AKP Rejimine ve Saray’a Karşı Birlik Neden Çok Önemli ?

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 6 Mayıs 2016 Tarihli Açıklaması

AKP Rejimine ve Saray’a Karşı Birlik Neden Çok Önemli ?

Partimiz henüz 2011 Genel Seçimleri’nin ön gününde ülkede bir rejim krizinin gündeme geleceğini değerlendirmişti. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın “icraat” sürecini üç döneme ayırıp, seçim propagandalarında “ustalık dönemine” vurgu yapmasını gelişecek olan bir rejim krizinin ayak sesleri olarak nitelendirmişti.

Rejim krizi o dönemde ifadesini, dış politikadaki saldırgan yönelimlerin pratikleştirilmesi, içerde baskıların artması, polisiye yasaların çıkması, işçi sınıfı ve emekçilerin sosyal ve demokratik haklarının kısıtlanması ve Kürt halkına karşı önce “çözüm süreci” adı altında, o hesap tutmayınca da imha harekatı ile saldırıların tepe yapması ile bulmuştur. Burada yaklaşık beş yıllık bir süreç söz konusudur.

Aynı dönemde ilk olarak 2013 Haziranında Gezi Ayaklanması ile ifadesini bulan ciddi bir muhalefet ateşi yakılmış, 2014’de Kobane Direnişi ile direnç gelişmiş ve güncel olarak irili ufaklı, ancak her yerde işçi direnişleri ile devam etmiştir, etmektedir.

2013 yılında 17-25 Aralık süreci olarak adlandırılan, hükümetin ve egemenlerin yolsuzluklarının deşifre olduğu günler tüm sansür ve baskılara rağmen ülkede önemli bir “sarsılıp kendine gelme” reaksiyonu yaratmıştır. Dönemin Başbakanı bu gelişmeler karşısında teslim olmamak için “en iyi savunma saldırı yöntemidir” taktiğini uygulayarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini varlık yokluk meselesi olarak ele almış ve kendini seçtirmiştir. Seçimin ardından da etap etap Başkanlık sistemine hazırlığı sürdürmüştür. Burjuva-demokratik parlamenter sistemin tüm kurallarını ayaklar altına alarak Yargı-Yürütme-Yasama güçleri arasındaki ayrılığı fiilen kaldıracak yasal düzenlemeler ve uygulamaları devreye sokmuştur.

Erdoğan, aynı süreçte, 17-25 Aralık etkilerini bertaraf etmek için o güne kadar karşısında durduğu, devlet güçleri ile uzlaşmış, kontr-gerilla ile bütünleşmiş ve Balyoz ile Ergenekon davalarının yeniden görülerek beraatle sonuçlanmasını sağlamıştır. İkişer kez ağırlaştırılmış müebbet cezası alan paşalar bugün Saray’daki odalarında yeni planlar üzerine çalışmaktadırlar.

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri AKP Rejimi ve Saray’ın yenilgisi ile sonuçlandıktan sonra, o döneme kadar üstü örtülü takip edilen gerçek amaçlar ve yaratılan yeni gizli iş birlikleri yüzeye çıkarıldı. 8 Haziran tarihinden itibaren ilerici, devrimci güçlere, Kürt devrimci demokratlarına karşı tarihte yaşanmamış açık terör uygulamalarına geçilmiştir. 1 Kasım darbesi böyle hazırlanmıştır. 7 Haziran olgusu, sadece parlamenter alanda mevzii kazanmanın tek başına yetersizliğini göstermektedir. Parlamenter mücadele, güçlü bir parlamento dışı mücadele ile birleşmediği sürece elde ettiği kazanımları koruyamaz ve sonuç alıcı olamaz.

Bütün bu gelişmelerin ABD Emperyalizmi’nden bağımsız geliştiği söylenemez. Ortadoğu’da ve Rusya karşısında planladığı stratejilerde sonuç alamayan ABD Emperyalizmi politika değişikliği gerçekleştirerek Türkiye’de böylesi bir sürecin gelişmesine yön vermiştir. Kasım 2015’de Rus jetinin düşürülmesi, Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında kalan ilişkilerin de bitirilmesi amacıyla ABD tarafından düzenlenen bir provokasyon olmuştur.

Bugün karşımızda, F-16 uçakları ile kendi ülkesinin ilçelerini bombalayan, füzeler ile şehirlere saldıran, paralı resmi paramiliter ordular ile savaşan bir devlet ve onun iktidarı vardır. AKP rejiminin bu saldırgan politikası onun güçlülüğünden değil, güçsüzlüğünden kaynaklıdır. AKP içindeki kaynamalar, MHP’deki ayrışmalar, CHP’deki homurdanmalar bu nedenlerden kaynaklanmaktadır. Devlet güçleri bir araya gelmiştir ve tek vücut olarak davranmaktadır.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi de devletin bu stratejisi karşısında yeni bir aşamaya yükselmiştir. KÖH teknolojik ve stratejik olarak politik anlamda yeni nitelikte bir sürece yönelmek zorundadır. Bu da AKP ve Saray rejiminin yıkılmasıdır. Kürt halkının özgürleşmesi ile Türkiye’nin demokratikleşmesinin ortak stratejisinin gerçekleştirilmesidir.

Erdoğan, kendi stratejisi doğrultusunda sonuna kadar gitmek durumundadır. Geri dönüşü yoktur. Başkanlık olarak nitelendirdiği faşist diktatörlük sistemini garanti altına aldıktan sonra daha büyük maceralara hazırlanmayı planlamaktadır. Bu planların içinde Suriye’ye savaş açmak da vardır. Suriye’ye savaş açmayı ya başkanlık hayallerini gerçekleştirdiğinde, ya da gerçekleştiremeyeceğini gördüğünde kendini kurtarmak için uygulayabileceği ön görülebilmektedir.

Suriye ile savaş Rusya Federasyonu ile savaş demektir. Sadece Suriye ve Türkiye’nin değil Orta-Doğu’nun bir volkana dönüşmesi anlamına gelmektedir. Bugün yangın yeri olan bölgenin toptan alt-üst oluşu demektir.

Bütün bu gelişmeler yeni bir kırılmanın işaretleridir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti şiddetli bir deprem ile karşı karşıya kalacağı dönemlerin ön günlerini yaşamaktadır. Toplumsal ilerlemeden yana devrimci ve demokratik güçlerin görevi bu noktada edilgen kalmamaktır. Türkiye’nin genelinde sınıf hareketinin gelişimi ve Kürt halkının direnişine fiili katılım güncel görevimizdir. Saray ve AKP Rejimine karşı en geniş birlik elzemdir. Bu birlik sadece parlamenter kazanımları korumayı içeren bir birlik değildir. Parlamento dahil, fabrikalarda, üniversitelerde, semt ve mahallelerde, kırsal alanda direnişin adım adım örülmesi, topyekün devrimci bir atılım için birliktir.

Türkiye’yi gericiliğin karanlığından ve savaş ateşlerinden kurtarmak, Türk ve Kürt halklarının özgürleşmesini sağlamak için tüm barış, demokrasi ve sosyalizm güçlerinin yeni Gezi Direnişleri, Kobane Direnişleri, Cizre Direnişleri, Otomotiv Direnişleri, Maden Direnişleri yaratmaları mümkündür ve gereklidir.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
6. Mayıs 2016