Filistin halkı onyıllardır hakları gasp edilmiş, toprakları işgal edilmiş, savaş, terör, abluka ve insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlanmıştır. Bu koşulların bir noktada patlamaya neden olacağı belli idi. 7 Ekim 2023 tarihinde bu olmuştur.
Siyonist ve faşist İsrail uzun zamandır Filistin halkına karşı bir soykırım planı içindeydi. Son bir yılda türlü saldırılar, baskılar ve provokasyonlar ile bunun hazırlıklarını yaptılar. Çocuk, genç, kadın, erkek demeden binlerce Filistinliyi katlettiler. Özellikle çocuk ve genç kadın ile erkekleri planlı olarak katletmeye yöneldiler. Önümüzdeki günlerde yeni ve kapsamlı bir saldırıya hazırlanıyorlardı. "En doğru savunma saldırıdır” ilkesi doğrultusunda Filistin güçlerinin 7 Ekim ve sonrasında gerçekleştirdiği savunma saldırısı bu anlamda meşrudur. Bu bir operasyondur. İsrail’in askeri ve istihbari imajını yerle bir etmiş, moral çöküntü yaratmıştır. ABD yetkililerinin bakanlar düzeyinde hemen İsrail’e intikal etmeleri bunun işaretidir.
7 Ekim operasyonu üzerine çok spekülasyon yapıldı. Gazze alanında en güçlü direniş gücü HAMAS’dır, ancak FDHC ve FHKC de bu operasyonların planlaması ve uygulamasında aktif yer almışlardır. İsrail Komünist Partisi, Filistin Komünist Partisi ve Filistin Halk Partisi açıklamaları ile oluşan ortamın ve operasyonun siyonist İsrail yönetiminin yıllardır süren baskı ve uygulamalarından kaynaklandığını belirtmişler ve tek çözümün işgale son vererek iki devletli bir çözüm olduğunu vurgulamışlardır.
Dezenformasyon yaratılan bir diğer konu 7 Ekim operasyonu sonrası batı basınında sivillere yönelik muamele konusunda yapılan manipülasyonlardır. Durumun bu olmadığı kısa sürede ortaya çıkmıştır. Emperyalist basın bu tür dezenformasyon ve manipülasyonlarla Filistin Direnişi’ne leke sürme girişimlerine bundan sonra da devam edecektir.
Türkiye’de sol ve demokratik çevrelerde HAMAS’ın İslami niteliği nedeniyle farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. HAMAS’ın İslamcı bir kurum olduğu doğrudur. HAMAS’ın El-Fetih’in zayıflaması sonucu güçlenmesi FKÖ ve onun ana omurgasını oluşturan El-Fetih’İn yıllardır İsrail ve ABD ile girdiği uzlaşmacı politik uygulamaların sonucudur. Filistin halkı uzlaşma değil direniş istiyor, topraklarını kazanmak istiyor.
Dünya 70 ve 80’lerdeki dünya değildir. Filistin Direnişi 1965 yılında başladığında dünyada bir Sosyalist Sistem vardı. Ulusal Kurtuluş Hareketleri aktif olarak dünya devrim sürecinin bir bileşeni idi. Başta Sovyetler Birliği olmak üzere tüm sosyalist devletlerin proletarya enternasyonalizmi temelinde Filistin direniş hareketi ile politik, ideolojik, maddi, manevi ve askeri desteği vardır. Bugün koşullar topyekün farklıdır. Ulusal Kurtuluş Hareketleri dünyanın üçte biri Sosyalist iken Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin bir dayanağı ve somut perspektifi vardı. Bugün Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi bunun eksikliğini yaşamaktadır. Değilse Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin doğası ve niteliği gereği, tüm ulusal güçlerin, dinsel ve milliyetçi dahil bu hareketlerin içinde olması yeni değildir. Farklılık önderlik konusunda ve uluslararası alanda sınıf güçlerinin yeralımı sorunu nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Türkiye Komünist Partisi, Filistin halkının haklı direnişi ile ikircimsiz dayanışma içindedir ve siyonist, faşist İsrail rejiminin politikalarını mahkum etmektedir. İsrail’in Gazze’ye yönelik ablukasının, saldırılarının ve katliamların sonlandırılması için Türkiye, Ortadoğu ve Dünya kamuoyu tüm önlemler almaya çağırmaktadır.
ABD ve Amerikancı Almanya, Fransa ve İngiltere rejimleri İsrail’in saldırganlığını desteklemektedirler. ABD ve İngiltere deniz kuvvetlerini İsrail’e destek ve Gazze ablukasını güçlendirmek için bölgeye göndermiştir. Fransa’da Filistin halkı ile dayanışma eylemleri yasaklanmakta, Almanya’da Filistin bayrakları , okullarda Filistin puşisi taşınması ve Filistin etiketleri kullanılması yasaklanmıştır. Gazze’nin interneti, elektriği, suyu kesilmiş, tıbbi ve besin malzemesi geçişi durdurulmuştur. Gazze’deki Filistin halkı ölüme mahkum edilmektedir. İsrail’in soykırım niteliğinde başlattığı uygulamalar zorla göç ve askeri saldırı ile geliştirilecek olarak anlaşılmaktadır. ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere emperyalistlerinin buna karşı bir söylemi ve yaptırımı yoktur. BM etkisizdir. Filistin halkına karşı soykırımı tüm gücümüzü ve olanaklarımızı kullanarak engellemeliyiz.
Türkiye bu çatışma ortamında yine arabuluculuk rolüne soyunma siyaseti izlemektedir. Ülke içinde Filistin Direnişi’ni propaganda malzemesi olarak kullanıp sanki Filistin halkı ile dayanışma içindeymiş izlenimi yaratırken İsrail ile ilişkilerini koruyucu bir politika sürdürmektedir. Türkiye bu sorunda aracı değil taraf olmalıdır. Filistin halkının direnişini sahiplenmeli ve gereğini yapmalıdır. AKP-MHP faşist rejiminin ikiyüzlü politikası deşifre edilmelidir. Faşist rejim sadece Filistin konusunda iki yüzlü davranmıyor. Sözde İsrail saldırılarını kınarken Rojava’ya yönelik havadan bombardıman ve SİHA’larla saldırılar düzenliyor. Sivil Kürt halkını katlediyor. Rojava’ya kara harekatı düzenleme planları hazırlıyor. Rojava’yı bombalamak, saldırmak savaş ilan etmek demektir. Fiilen Rojava’nın bazı yerleşim birimlerinde fiili işgal vardır. TSK güçleri derhal Rojava’yı terketmelidir. Faşist rejim ayn şekilde Güney Kürdistan’ın kimi bölgelerini de işgal etmekte ve Güney Kürdistan topraklarında askeri üsler kurmaktadır. Irak ve Güney Kürdistan’ın toprak bütünlüğüne saldırı niteliğinde olan bu işgal girişimleri, Suriye ve Rojava’ya yönelik fiili işgal pratiği gibi derhal sonlandırılmalı, TSK güçleri derhal çekilmelidir.
Filistin Direnişi ile dayanışmasını ilan eden Türkiye’deki ulusalcı, Kemalist “sol”, Kürdistan’daki işgal hareketlerine, savaş uçakları ile bombalanmasına, SİHA saldırılarına, suikast timlerinin faaliyetlerine sessiz kalmaktadır. Çifte standart politikalar ile solculuk, devrimcilik ve hele kullandıkları komünist nitelemeleri bağdaşmaz. Türkiye’nin tüm barış, demokrasi ve sosyalizm güçlerini Filistin ve Kürt halkıyla dayanışmaya, emperyalist saldırganlığa karşı Ankara faşist rejimine karşı mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Ankara ile hesaplaşmadan anti-emperyalizmden söz edilemez. Ulusalcı solcuların ABD emperyalizmini eleştirdiği kadar eleştiriyi Erdoğan ve Bahçeli de yapıyor. Asıl çıban başı ise ABD kadar Türkiye’nin Ankara’sındaki MHP-AKP faşist rejimidir. Alman komünist Karl Liebknecht’in deyimiyle “Baş düşman kendi ülkemizdedir” Komünist politikanın temeli ve gerçek anti-emperyalizm budur.
İsrail’in Filistin halkına ile Türkiye’nin Kürt halkına karşı giriştiği soykırım hareketleri ve bölgede gelişen savaş ortamı devrimci güçlerin önüne iki görev koymaktadır. Birincisi kendi içlerindeki düşmana karşı tavır almak ve ikincisi savaş ortamını devrim ile sonlandırmayı amaçlamak. Ortadoğu bölgesel devrimi Kürt, Türk, Arap, Filistin ve bölgede yaşayan diğer uluslardan halkların ortak eseri olacaktır. Ortadoğu’daki savaş ortamını devrimci bir sürece dönüştürmek ana görevidir. Kürt ve Filistin halklarının direnişleri Ortadoğu devriminin kıvılcımlarıdır. Türkiye bu mücadelenin belirleyici alanıdır. Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile Kürt özgürlük güçlerinin birleşik devrim mücadelesi Ortadoğu’daki emperyalist savaşın sonuçlandırılması ve özgür, eşit, demokratik, sosyalist bir düzen kurulması için anahtar niteliğindedir. Türkiye Komünist Partisi bunun bilincinde olarak Filistin ve Kürt halklarıyla dayanışma için MHP-AKP faşist rejimi ile mücadeleyi güçlendirmek ve son vermeyi ön görüyor.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
12 Ekim 2023