Salgının ikinci dalgası değil, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin direnişlerinin ikinci dalgası başladı. Boğaziçi Direnişi’nin en önemli niteliği öğretim görevlilerinin direnişe öğrenciler ile birlikte aktif katılımıdır. İstanbul Valiliği, salgın önlemlerini bahane ederek Boğaziçi öğrencilerinin Beşiktaş ve Sarıyer’de düzenlemek istedikleri etkinlikleri yasakladılar. Bu yasakları protesto etmek için Kadıköy’de düzenlenen eyleme polis saldırdı. Resmi gerekçe yine salgın konusunda alınan önlemler oldu.
Devlet insanların aklıyla resmen dalga geçiyor. AKP kongreleri Erdoğan’ın kendi nitelemesiyle “lebaleb” dolu gerçekleştiriliyor, protokol dışında fiziksel mesafeye dikkat edilmiyor ama Boğaziçi Direnişi ile ilgili etkinlikler söz konusu olunca salgın konusunda önlemler gerekçe gösterilerek yasaklanıyor.
Boğaziçi Direnişi bir kıvılcımdır. Rektör atamalarının yıllardan beri Saray tarafından yapıldığı bilinmektedir. Ancak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, diğer üniversitelerden farklı olarak bu kayyum niteliğindeki uygulamaya karşı direnmeleri kıvılcımın kendisidir. Bu kıvılcım şimdi ülkenin tüm üniversitelerine kayyum gibi atanan rektörlere karşı yayılmalı ve Saray için bir ateş çemberine dönüşmelidir. Bunun olanakları ve koşulları vardır.
Boğaziçi Direnişi’nin öğretim görevlileri tarafından da desteklenmesi, halkın öğrencilerin haklı taleplerinin yanında olması önemlidir. Şimdi tüm üniversitelerde öğrencilerin yaratıcı öz örgütlenmeleri ve onunla sağlanacak kitlesel dayanışma ile 12 Eylül faşist diktatörlük döneminde temelleri atılan anti-demokratik uygulamalara karşı “Özerk Demokratik Üniversite” mücadelesini yaygınlaştıracaktır. Bu mücadele akademik istemlerle sınırlı kalmayacak, sınıf mücadelesinin gereği olan genel demokratik hakların geliştirilmesine ivme kazandıracaktır.